Hogwarts Legacy,
Hiçbir zaman büyük bir ‘Harry Potter’ hayranı olmadım. Nedenini de bilmiyorum. Aslında ilk kitapların yayınlandığı dönem tam da çocukluk yıllarıma denk geliyor. Kitapları okumadığım gibi serinin filmlerini de tam ve kendimi vererek ancak pandemi günlerinde izleyebildim. Bizim evde bu eksiği eşim kapatır. Büyük hayrandır.
Bu hikâyeyi en baştan anlatıyorum ama hemen sadede geleceğim. Bir süredir elimdeki eski konsol yerine bir PS5 almak istiyordum. Tabii temel bir ihtiyaç değil, büyük de bir meblağ olduğu için müzakere masasına yatırmadan bu harcamayı tek başıma yapmadım. Ve elimdeki en büyük koz da ‘Hogwarts Legacy’ydi. Ama evin için oyunun reklamını yaparken başıma geleceklerden habersizdim.
“Canım, ‘Hogwarts Legacy’de süpürgeyle uçabiliyormuşsun.”
“Oyunda quidditch sahası da varmış. Ama oynayamayacağız galiba, sonra belki ek içerik olarak yayımlarlar.”
“Bulduğun yaratıkları da besleyebiliyormuşsun bebeğim.
“Göğe bakalım!”
Neyse, işin sonunda lobi çalışmalarım işe yaradı. Eşim yılbaşı primini PS5 için gözden çıkardı. Artık aklında sadece ‘Harry Potter’ mı vardı yoksa bu aleti bir ‘eve bağlama büyüsü’ olarak mı gördü, bilemiyorum. ‘Hogwarts Legacy’nin yayınlandığı güne kadar keyfim de yerindeydi. 10 Şubat sabahı ben daha ayılmadan geldi, “İndirdin mi?” dedi. Ben de daha ‘God of War: Ragnarök’ oynuyorum, ‘Kuzey tanrıları’na hadlerini henüz bildirmemişim! Mecbur indirdim.
Karakterimizin adını seçmek bir miktar uzun sürdü! (3 saat) Google’da “Wizard names” gibi garip aramalar yaptıktan sonra ‘Yüzüklerin Efendisi’ serisinin elf prensesi Arwen’in isminde karar kılındı. Wright Kardeşler’den de soyadı geldi. Gerçi ben bunu Robin Wright’a bağlamayı daha çok tercih ederim. İsme karar vermemiz bu kadar uzun sürmüşten karakterin görünümünü yaratmanın ne kadar süreceğini siz hesap edin!
Burada oyunu tekrar değerlendirmeyeceğim. Zaten çoğunuz ya oynadı, ya en sevdiği YouTuber’dan izledi ya da Oyun360’daki izlenimleri okudu. Açık dünyanın genişliğini, karakterlerin yarattığı atmosferi, kampüs içindeki hayatın gerçekliğini tekrar tekrar övmeye gerek yok. Oyun bu konularda beklentinizi karşılıyor ama benim derdim ilk defa üç boyutlu bir video oyunu oynayan eşimle.
Sevgili eşim karakterini hareket ettirmeyi başarabiliyor ama kontrolcüdeki sağ analogu da kullanması gerektiğini bir türlü çözemedi. Kamerayı hareket ettirmeyi başaramadığı için de sürekli duvar diplerinde, otların içinde, sadece yere ya da göğe bakarak ilerleme gayretinde. Aldım elinden kumandayı, “Dur, bebeğim” dedim, “İkimiz birden sevinebiliriz, göğe bakalım”. Anlamadı, yüzüme baktı. Tatlı şaşkınlığı hoşuma gitti, uzattım iyice: “Nasıl olsa sarhoşuz, nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda. Beni bırak, göğe bakalım…”
“Nöbetçi golcü”
Bir şekilde ilerleme işini hallettik ama şimdi de kağnı hızındayız. Üstelik TPS oyunlarda doğal şekilde, pürüzsüz hareket etmek bir mesele, combat’lardan başarıyla ayrılmak başka… Oyun açıldıkça aksiyon sahneleri arttı tabii. Buradaki mücadele de beni iyiden iyiye yedek oyuncuya çevirdi. “Çabuuk, yardım et” çığlıklarıyla kendimi kavga-dövüşün içinde buldum. Bir nevi Semih Şentürk’lük… Büyüleri öğreniyor ama her seferinde şöyle sorular geliyor: “Nasıl accio yapıyorduk”, “Peki ya Incendio?” Sonra da iş şuna bağlanıyor: “Sen geç, bana ver.” Bir nevi atari salonlarının ‘ver geçeyim’ciliği… Aynısını süpürgeyle uçarken tâbi tutulduğumuz testte de yaptı. Geçip verdim de şimdi semalarda geziyor.
Neyse ki oyunda ilerledik de ‘İhtiyaç Odası’ açıldı. Şimdi yaklaşık 2 haftadır odayı dekore etmek, doğru rengi bulmak için uğraşıyor. Ben de TikTok’ta gezerken bu konuda yalnız olmadığımı anlayıp rahatladım. ‘Hogwarts Legacy’ ile ilk defa oyun oynayan eşler çokmuş. Birkaç video attım, güldü o da.